''''''sitemizin en büyük amaçlarından biri her türlü bilgi video ve haberi doğru bir şekilde insanlara ulaştırmaktır....

30 Ekim 2013 Çarşamba

MUHARREM ORUCU NEDİR NASIL TUTULUR,ALEVLİKTE ÖNEMİ NEDİR..

Muharrem orucu - baki güngör dede açıklaması
Kurban bayramı Hicri Takvime göre Zilhiçce Ayı’nın 10. günü başlar. Kurban bayramının 1. gününden başla***** 20 gün sayılır. 20.günün akşamımuharrem orucu için niyet edilir ve oruç başlar.Muharrem orucundan önce 3. günlük masumu pak orucu tutulur.

Alevi köylerinin yollarına asfalt gitmiyor


Kangal Dernekler Federasyonu (KDF) Sivas Kangal'daki köy yollarının asfalt yapılmasıyla ilgili bölgedeki mülki amirliklerle bir görüşme yaptı.

İstanbul'da KDF'ye bağlı 25 köy dernek başkanıyla Sivas'a giden KDF yönetimi, burada Sivas Vali Yardımcısı Ömer Kalaylı, İl Özel İdaresi İnsan Kaynakları Müdürü İsmail Bıyık ve Kangal Kaymakamı Savaş Konak

29 Ekim 2013 Salı

Alevilikte,İki Değerli Emanet:Kur'an ve Ehlibeyt. ve bunların önemi nedir??

ALEVİLİK NEDİR,ALEVİLİK TARİHİ KÖKENİ HAKKINDA BİLGİ???


Aleviliğin kökeni genel olarak Hz. Muhammed’in vefatı sonrasında yaşanan gelişmelere dayanmaktadır. Ancak Anadolu Aleviliği ele alınırken islamöncesi ve sonrası birçok farklı dinsel ve kültürel unsuru da gözden kaçırmamak gerekmektedir.Önce Aleviliğin doğuşuna yolaçan gelişmeleri görelim:

27 Ekim 2013 Pazar

MARAŞ KATLİAMI NEDİR...


MARAŞ KATLİAMI'NI (19 - 24 ARALIK 1978) LANETLİYOR, TÜM ŞEHİTLERİMİZİ SAYGIYLA ANIYORUZ

« 
1·2·3·4·5·6·7·8·9·10·11·12·13·14·15·16·17·18·19·20·21
»
1978 yılında Maraş'ta yaşanan katliamın ardından gazeteler ne manşet attı. Olayın o tarihte Türkiye'ye yansıyışı neydi. Maraş Katliamı'nın hemen ardından Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet ve Günaydın gazetelerinden oluşan 22 tarihi gazete küpürü.

Alevi fakültesine izin çıkmadı


Alevi fakültesine izin çıkmadı

Hacı Bektaş Veli Enstitüsü kurulmasına yönelik başvuru 4 yıldır sümen altı ediliyor.
rMAHMUT LICALI / Cumhuriyet - Nevşehir Üniversitesi’nde Hacı Bektaş Veli Enstitüsü kurulmasına yönelik başvuru 4 yıldır sümen altı edilirken Alevi Bektaşi fakültesine de vize verilmedi.

YÖK’ün, ismi Hacı Bektaş Veli olarak değiştirilen Nevşehir Üniversitesi’ne uluslararası üniversitelerde örnekleri olduğu gibi kurumun adını taşıyan kişi ve düşünceleriyle ilgili araştırmaların yapıldığı bir enstitü kurulmasına ilişkin başvuruyu 2009 yılından beri bekletttiği ortaya çıktı. 

AKP hükümetinin demokratikleşme paketi kapsamında Hacı Bektaş Veli’nin isminin üniversiteye verilmesi yönündeki düzenleme önceki gün TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda kabul edildi. Komisyonda söz konusu düzenleme ele alınırken, Hacı Bektaş Veli’nin yaşamı ve felsefesiyle de ilgili bilimsel araştırmaların yapılacağı bir enstitü kurulması da önerildi.

İsim değişikliğiyle birlikte enstitü kurulması önerisine AKP milletvekilleri de destek verdi. Nevşehir Üniversitesi bünyesinde Hacı Bektaş Veli’nin hayatı ve düşüncelerinin araştırılacağı bir enstitünün kurulmasına yönelik önerinin daha önce üniversite tarafından YÖK’e iletildiği belirlendi. Enstitü kurulmasına yönelik başvurunun 2009 yılında yapıldığı, YÖK’ün 4 yıldır başvuruyu beklettiği ortaya çıktı.

Enstitü başvurusunun YÖK’te 4 yıldır sümen altı edildiğinin belirlenmesinin ardından Milli Eğitim Bakanlığı değişikliğin yalnızca bir isim değişikliğiyle sınırlı kalmaması için başvurunun en kısa sürede sonuçlandırılmasını istedi. 

‘Fakülteye de ret’

Enstitünün yanı sıra üniversite bünyesinde lisans düzeyinde Alevi Bektaşi fakültesi kurulması yönündeki öneri ise kabul görmedi. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, mevcut yükseköğretim sisteminde ilahiyat fakülteleri bulunduğunu, Alevi Bektaşi fakültesinin iki başlılık yaratacağını belirtti. Demokratikleşme paketinde Alevilerle ilgili tek öneri olan Hacı Bektaş Veli’nin isminin üniversiteye verilmesiyle ilgili olan düzenlemenin komisyondan geçmesinin ardından TBMM Genel Kurulunun gündemine ne zaman geleceği konusunda iktidar kanadında ilginç açıklamalar yapıldı. 

AKP’li komisyon başkanı Fikri Işık komisyonda kabul edilen yasa önerisinin tüm partilerin karar alması durumunda TBMM Genel Kurulu’na getirilebileceğini ifade etti.

‘Göz boyama’

Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez de yaptığı değerlendirmede “Üniversite isminin değişmesiyle Türkiye’deki Alevilerin sorunlarının giderileceğini düşünmeleri yanılgı içinde olduklarını gösteriyor” dedi. Alevilerin Hacı Bektaş Veli’nin isminin bir üniversiteye verilmesi talebinde bulunmadığını kaydeden Geçmez, “Türkiye’de bir sürü siyasetçinin ismi üniversitelere verildi. Bunlar yalnızca göz boyamaya, insanları aldatmaya yönelik adımlar. Alevilerin ihtiyacı Hacı Bektaş’ın isminin bir üniversiteye verilmesi değil. Böyle bir ihtiyaç yok” dedi.

25 Ekim 2013 Cuma

PYD eş başkanı bakın ne demiş


Bu, 2 milyon Alevi'yi öldürmek demek'

Rojava olarak adlandırılan Kuzey Suriye'de 32. Gün'den Hilmi Hacaloğlu'na özel röportaj veren PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Suriye'de Esad'sız bir denklemde çözümün zor olduğunu söyledi. Müslim, 'Esad'sız bir çözüm demek 2 milyon Alevi'nin öldürülmesi demek anlamına geliyor' dedi.

Kanal D’de dün gece yayınlanan 32. Gün programında Cenevre’ye Suriye Ulusal Koalisyonu olarak değil bağımsız Kürt insiyatifi olarak katılmak istediklerini söyleyen PYD Eşbaşkanı Salih MüslimTürkiye ’nin de aralarında olduğu bazı ülkelerin bunu engellemek istediğini iddia etti. Müslim, ‘Onların hesapları başka, Kürtler hep başkalarının askerleri olmuştur ama Kürtler bundan sonra sürede biz kendi çıkarlarımızın askerleri olacağız diye öne sürünce bunlar şaşırdı’ dedi.
Salih Müslim Kuzey Irak'a alınmadı

'ESADLA İŞBİRLİĞİ YAPMIYORUZ'
Esad’sız bir çözümün iki yıl önce gerçekleştirilebileceğini ancak bugün artık imkansız olduğunu söyleyen PYD lideri, ‘tüm Aleviler artık Esad’ın arkasında bunda ısrar ülkedeki 2 milyon Alevi’nin öldürülmesi demektir’ diye konuştu. Salih Müslim ‘Esad rejimiyle işbirliği yapıyor musunuz?’ şeklindeki soruya ise ‘Hayır hiçbir zaman. Bunu söyleyen bizim rejimle savaşta şehit düşen kardeşlerimize saygısı azdır. Biz 2004 Serhildanı’ndan (ayaklanma) beri rejimle çatışıyoruz. Onlarla hiçbir noktamız yok. Çünkü onlar Kürt kimliğini tanımıyor. Ama diğerleri onlardan da kötü’ yanıtını verdi. 
Salih Müslim: Oğlumun şehadetini bekliyorduk

Müslim’in "diğerleri" dediği radikal İslamcı görüşleri savunan Selefiler. PYD liderine göre, Cephet’ül Nusra ve Irak Şam İslam Devleti adındaki selefi örgütler Türkiye tarafından destekleniyor. Kilis kapısında kapsısından geçen 400 Selefi’nin Azaz kentinde kendileriyle savaştığını savunan Müslim, "Sayın yetkililer ‘sadece size ve bize değil tüm Ortadoğu için tehlikelidir’ dediler. Bu gerçektir. Biz onları destekleyen 20 kuruluşun listesini Türkiye’ye verdik. Almanya’dan bir haftadan 120 kişi İngiltere’den 180 kişi geldi. Bunları durdurmak gerekiyor ama kendileri herhangi bir şey yapmadılar’ dedi.
PYD Eşbaşkanı Müslim: Ankara'da büro açabiliriz

'DEMOKRATİK VE FEDERATİF SURİYE İSTİYORUZ'
Salih Müslim, Hilmi Hacaloğlu’nun ‘Kürtlerin bundan sonra Suriye tahayyülü nedir?’ sorusuna ise şöyle yanıt verdi. 

‘Suriye artık Baas rejimi gibi tek parti ile yönetilemez. Muhakkak bir demokrasinin gelmesi gerekiyor. Burada çeşitli oluşumlar var. Böyle geniş bir demokrasi olması gerekiyor. Biz Kürtler federasyondan bahsedebiliriz. Bu Kürt bölgesi, Arap bölgesi, Hıristiyan bölgesi diye ayrılamıyor. Biz yeni statüyü kabullenmek istiyoruz, demokratik federatif sitem düşünüyoruz.’

Abd Medyası: Türk Hükümetiyle Aleviler Arasındaki Gerilim Artıyor


Türk Hükümetiyle Aleviler arasındaki "gerilim arttığı" yorumları yapılıyor.Amerika'nın Sesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı "Demokratikleşme Paketi"nin Aleviler arasında "büyük hayal kırıklığına neden olduğu"nu öne...

Haber: Abd Medyası: Türk Hükümetiyle Aleviler Arasındaki Gerilim Artıyor
Türk Hükümetiyle Aleviler arasındaki "gerilim arttığı" yorumları yapılıyor.
Amerika'nın Sesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı "Demokratikleşme Paketi"nin Aleviler arasında "büyük hayal kırıklığına neden olduğu"nu öne sürdü.
Amerikan'ın Sesi, Aleviler'in dini haklarının tanınmasının "Demokratikleşme Paketi"nde yer alması beklentisinin karşılanmadığını belirtirken "Başbakan Erdoğandemokratikleşme paketini açıklarken reformların ne bir ilk ne de son olduğunu söylemişti. Erdoğan'ın Aleviler'in dini hakları hakkında sözü de, bu konunun daha fazla incelendikten sonra ele alınabileceği oldu" diyor.
Ancak Alevi haklarının Türkiye'de çok tartışma yaratan bir konu olduğunun kaydedildiği haberde "Dindar Sünniler'in önemli bir bölümü camide ibadet etmeyen Aleviler'i kafir olarak görüyor" savına yer veriliyor.
Amerika'nın Sesi, Erdoğan'ın sunduğu "Demokratikleşme Paketi"nde NevşehirÜniversitesi'nin adının Hacı Bektaş-ı Veli olarak değiştirilmesi dışında Aleviler'e yönelik bir yenilik yer almadığına işaret ediyor.
Alevi önderlerinin hükümetin taleplerine karşılık vermemesini sert şekilde eleştirdikleri belirtilirken de "Aleviler demokrasi paketinin öncesinde de hükümetinSuriye ile ilgili yorumlarından rahatsızdı" deniliyor. Haberde şöyle devam ediliyor:
"Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği başkanı Ali Kenanoğlu, Erdoğan'ın Suriye ile ilgili konuşmalarında Beşar Esat'ı Alevi olarak nitelendirmesinin Türkiye'de Aleviler'in Suriye'deki katliamdan sorumlu olduğu gibi bir izlenim yarattığını ve ülkede Sünniler'le Aleviler arasında zaten gergin olan ilişkileri daha da gerdiğini söylüyor."
Amerika'nın Sesi'nin haberinde son bölümünde de "Alevi önderleri gelecek ayİstanbul'da toplu gösteri çağrısında bulunurken hükümet de Alevi haklarını inceleme sözü verdi. Ancak hükümetin iki yıl önce tamamladığı bir incelemenin önerileri henüz hayata geçirilmedi" dedikten sonra uzmanların seçim dönemine giren Türkiye'de Erdoğan'ın Aleviler'le ilgili reform yapma konusunda isteksiz olabileceğini söylediklerine de dikkat çekiliyor.

23 Ekim 2013 Çarşamba

65 Alevi dedesi Avrupa yolcusu

Muharrem ayı dolayısıyla Avrupa’ya gitmek istediklerini belirten Alevi dedelerine hükümetten olumlu yanıt geldi. Başbakan Yardımcısı Bozdağ’ın talimatıyla tüm masrafları devlet tarafından karşılanacak 65 Alevi dedesi Avrupa’ya gönderilecek.
65 Alevi dedesi Avrupa yolcusu

Hükümet, Alevi açılımı kapsamında dikkat çekici yeni bir adım atıyor. 4 Kasım’da başlayacak Muharrem ayıdolayısıyla Alevi dedeleri Avrupa’ya gönderilecek. Muharrem etkinliklerine katılacak dedeler vatandaşlarla bir araya gelecek.

BUGÜN’ün aldığı bilgiye göre, Diyanet’ten Sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, gelen talepler doğrultusunda 65 Alevi dedesinin Avrupa’ya gönderilmesi talimatı verdi. Muharrem’de Avrupa’ya gönderilecek dedelerin uçak bileti dahil bütün harcamaları devlet tarafından ödenecek. Dedeler Almanya başta olmak Alevi vatandaşların çoğunlukta olduğu Avusturya, Fransa ve Belçika gibi ülkelere gönderilecek. Dedeler burada Muharrem etkinliklerine katılacak ve vatandaşlarla buluşacak.

‘MAAŞ iSTEMiYORUZ’

Hükümet, Alevi açılımı kapsamında “dedelere maaş bağlanması” formülü üzerinde değerlendirmeleri de sürdürüyor. Ancak bazı Alevi örgütleri, dedelere maaş bağlanmasına karşı çıkıyor. Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) tarafından hazırlanan raporda, dedelere maaş bağlanmasına karşı çıkıldı.

ABF Başkanı Selahattin Özel tarafından hazırlattırılan raporda dedelere maaş bağlanmasına itirazlar sıralandı. Özel tarafından hazırlanan raporun, Başbakan Yardımcısı Bozdağ’a da sunulduğu öğrenildi. Alevi dedelerine maaş konusunda kesin karar verilmezken, görüşmelerin devam edeceği belirtildi. Avrupa’ya gidecek dedelerin değerlendirmeleri de dikkate alınacak.

Kavram olarak Alevi kelimesi ne anlama geliyor? ,Alevilik İslamiyet içindeki bir mezhep midir?

Kavram olarak Alevi kelimesi ne anlama geliyor? 
Alevi kelimesi Hz. Ali taraftarı, Hz. Ali yanlısı anlamına geliyor. İslamiyet içerisinde Hz. Ali´yi sevenlere Alevi denilmektedir.  
Alevi kavramının oluşum tarihi Hz. Ali`nin yaşadığı dönemde baslar. Hz. Ali daha yasarken bile Ali taraftarı Alevi diye bilinen kişiler vardı. Yani Alevi kavramını dolayısıyla Aleviliği başka yönlere çekme gayreti içerisinde olanlar Alevi kavramını ya Hz. Ali`den çok önceki bir döneme ya da Hz. Ali`den çok sonraki bir döneme ait olduğunu söylüyorlar. Bu her iki iddia da yanlıştır. Doğrusu; Alevi kavramı daha Hz. Ali hayattayken oluşmuştu. Fakat o zamanlar çok dar bir cevre için kullanılıyordu. Ancak tarihsel süreçte Hz. Ali taraftarları çoğaldı ve böylece Alevi kavramı genelleşti. 
Die Anzeige dieses Bildes wird in Ihrem Browser möglicherweise nicht unterstützt.
Alevilik İslamiyet içindeki bir mezhep midir? 
Cevaba geçmeden mezhep kelimesi ne anlama geliyor ona bakalım. Mezhep kelimesi Arapça olup “tutulan yol” anlamına gelmektedir. Bu anlamıyla Alevilik İslami bir mezheptir. Ancak hemen belirtelim ki İslamiyet eşittir Sünnilik veya Şiilik değildir. Yine Alevi inancına dar mezhepsel bir tanım Alevililerce asla kabul görmemiştir. “Sorma be birader mezhebimizi/Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır” deyimi Alevi inancının mezhepsel tanımı astığının simgesidir. 
Alevilik İslami bir inançtır. Ancak bazı art niyetli kimseler Aleviliği  İslam’dan ayırmaya çabalamışlardır. 
Aleviliği kendi grupsal, ideolojik, bölgesel, etnik çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen kimseler Aleviliği bu düşünceye hizmet edecek şekilde tahrif etmişlerdir. Yine Emeviler döneminde doruğa çıkan ve daha sonraları da devam eden Alevi düşmanlığı da Aleviliği İslam dairesi dışında görmüştür. Onlara göre, onlar gibi düşünmeyen herkes İslam dışıdır. Bu düşüncenin çok yanlış olduğu ve çok acılara sebebiyet verdiği ortadadır. 
Alevilik İslami bir inançtır. Ancak tekrar tekrar ısrarla belirtelim ki İslamiyet salt Sünnilik değildir. İslamiyet’i eşittir Sünnilik olarak algılayanlar İslamiyet’i bazı biçimsel kurallara indirgeyerek Aleviliğin İslam dışı bir inanç olduğu sonucuna varıyorlar. Halbuki varmaları gereken sonuç “Alevilik Sünnilik değildir ama Sünnilik ve Şiilikten farklı bir İslam inancıdır” sonucu olmalıdır.  

16 Ekim 2013 Çarşamba

TÜRKİYEDEKİ ALEVİ SORUNUNU BAKIN FRANSIZ GAZETESİ NASIL YORUMLADI


Türkiye’deki “Alevi sorunu”artan biçimde yabancı medyaya yansıyor. Fransız Le Figaro gazetesi, “liberal Müslümanlar” olarak adlandırdığı Alevilerin karşılaştığı sorunlara vurgu yaptığı haberinde Alevilerin hükümet karşıtı protestolarda başlıca rol aldıklarını yazdı.
Fransa’nın önde gelen gazetelerinden muhafazakar Le Figaro, Türkiye’deki Alevilerin sorunları ve kaygılarını İstanbul kaynaklı geniş bir haberde irdeledi. Alevilerin Gezi gösterilerinin “merkezi”nde olduklarını belirten gazete, “Ülkede 15 milyona ulaşan bu liberal Müslümanlar, hükümet karşıtı protestoların başlıca bir yer alıyor” yorumunu da yaptı.
İstanbul Gülsuyu semti için “İsminden başka şiirsel tarafı yok” gibi ifadeleri kullandığı Gülsuyu mahallesinde 30 Eylül’de olup bitenlere değinen gazete, Gezi gösterilerinde Alevilerin rolüne değinirken de bir Alevi’nin “Muhalefetin merkezindeyiz, bu nedenle Gezi gösterilerinde o kadar yoğun biçimde yer alıyoruz” sözlerini yansıttı.
Le Figaro, Aleviler için “Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve 1923 yılında Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana baskı altındalar”görüşünü dile getirdiği haberde üçüncü Boğaz Köprüsüne Sultan Yavuz Selim ismi verilirken “Demokratikleşme Paketi”nden bir tek bir üniversite isminin çıktığının altını çizdi.
Gülsuyu’daki Cemevinin duvarlarında Hz. Ali’nin yanısıra Atatürk’ün portrelerinin de yer almasına vurgu yapan gazete, buna karşın Sivas katliamı gibi örnekler vererek Alevilerin Cumhuriyet döneminde de baskı altında kaldıklarını yazdığı haberinde Cemevinin bir yetkilisinin “Ama Kemalist ideoloji, bizi koruyan laik düzeni getirdi” değerlendirmesine dikkat çekti.
Le Figaro, Suriye ihtilafının Türkiye’deki yankılarının sorunu körüklediğini savunduğu haberinde “Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin Suriye politikasının mezhebi boyutu, Türkiye’nin sosyal kohezyonu için tehlikeli olarak görülüyor” diye yazdı.

Alevi dernekleri O’na mı bağlanacak?

Hükümet’in atacağı yeni adım çeşitli dernek ve örgütlere sahip olan Alevi kesimi içinde dalgalanma yaratabilir. Çünkü, Alevilere ilişkin dernek ve vakıfların lağvedilmesi; bunların mal varlıkları ile birlikte Cem Vakfı’na bağlanması planlanıyor.
 

Bu iddialar Hürriyet Gazetesi Yazarı Yalçın Bayer’in tarafından ortaya atıldı. İşte o yazı:



42bHükümet’in, Alevi sorununun çözümünde tümüyle Cem Vakfı’nı muhatap aldığı ortaya çıktı. Alevi toplumunun yeni yapıya kavuşması için Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan 2 Kasım’da dünyada ve Türkiye’de ‘Alevi önderlerini’ Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki ‘hassas’ toplantıya çağırıyor.
Doğan’ın yakın çevresinden alınan bilgiye göre, davet edilenlerin sayısı yaklaşık 7 bini buluyor. Bunlar arasında 1500’e yakın Alevi önderi de yer alacak.
 Bunların arasında esas olarak 1500’e yakın ‘Alevi dedesi’ de bulunuyor.


Babasından sonra ‘dedeliği‘ üstlenen Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın hükümetle yürüttüğü çalışmalar sonunda; 2 Kasım’daki Bostancı toplantısında örgüt yapısına yeni bir şekil verilecek. Bununla;
Alevilere ilişkin dernek ve vakıflar lağvedilecek. Bunlar mal varlıkları ile birlikte Cem Vakfı’na bağlanacaklar.
Alevi dedeleri, Diyanet’e bağlı olarak kurulacak olan Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığına bağlı olacaklar. Bu kurul daha sonra yaklaşık 1500 ‘Alevi önderi’ni belirleyecek. Devlet bunlara maaş verecek. (Bu maaşın 2-3 bin lira arasında olacağı belirtiliyor.)
Oluşturulacak Alevi enstitülerinde geleceğin ‘dedelerini-inanç önderlerini’ yetiştirilecek.
 Bir Alevi yurttaş ile konuşurken, “Bu yolu AKP’den milletvekili yapılan Reha Çamuroğlu açtı; şimdi tünelin kazılma işini İzzettin Doğan üstleniyor. Ancak yerin altı çok sert” dedi. 
Cem Vakfı dışındaki örgütler, iktidarın himayesine girdiklerini öne sürdükleri İzzettin Doğan’ın davetine katılacaklar mı?

14 Ekim 2013 Pazartesi

Babailer isyanı nasıl gelişti?

Babailer isyanı nasıl gelişti? 
Alevi tarihi bir isyanlar, başkaldırmalar tarihidir de. Aleviler tarih boyunca hep zulüm edenlere karşı isyan etmiş, ayaklanmışlardır. BABAİLER isyanı da bu şanlı başkaldırı zincirinin onurlu halkalarından biridir.  
Adını  Baba İLYAS’tan alan bu ayaklanmanın etkileri yıllarca sürdü. Babailer isyanı Selçuklu devleti için olduğu kadar Aleviler için de önemli bir tarihsel süreçti. Selçuklu devletinin etkinsizleşmesinin sebebi bu şanlı isyandı.  
Baba İlyas ve Halifesi (yardımcısı) Baba İshak Anadolu toprakları üzerinde hüküm süren Selçuklu devletinin politikalarından bıkan, vergilere tâbi tutulan, gittikçe yoksullaşan halk kitlelerinin doğal önderi olmuşlardı.  
Selçuklu sultanı  II. Gıyaseddin Keyhüsrev, halk üzerindeki baskılarını artırıyordu. Adaletsizlik ve zulüm Anadolu’yu sarmalamış durumdaydı. İşte böyle karanlık günlerde Baba İlyas, günümüzde dahi önemini koruyan hakçı düşüncelerini Anadolu insanına anlatıyordu. Baba İlyas ve ardıllarının düşüncelerini kısaca özetlemek gerekirse: Baba İlyas’a göre Tanrı sevgisi, dinin katı kurallarıyla sağlanamazdı. İnsan ancak kendi gönlünce bu sevgiyi  yaratabilirdi. Toplum kadın-erkek ayrımının olmadığı, tüm bireylerin (kadınıyla-erkeğiyle) eşit olduğu bir bütündü. Ama Selçuklular ve onların egemenliğindeki beylikler böyle olması gereken bu tanrısal düzeni kendi çıkarları için bozmuşlar ve bir adaletsiz zulüm düzeni kurmuşlar. Oysa asıl amaç bütün insanların kardeşçe, barış içinde ve beraberce üreterek yaşamaları olmalıydı.  
Baba İlyas’ın bu düşünceleri değil 13 asırda, günümüzde dahi insanların özlem duyduğu istemlerinin dile gelmesiydi. Nitekim Babailerin şiarı olan "yarin al yanağından gayrı her şeyde eşitlik" sloganı aradan geçen bu kadar zamana karşın hâlâ güncelliğini koruyor.  
1239 yılında Selçuklu sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev, ansızın birliklerini insanlığın özlemlerini dile getiren Baba İlyas’ın üzerine sürdü. Ve böylece ayaklanma başladı. Saldırıların başlamasıyla Baba İshak Anadolu’nun  dört bir tarafına ayaklanın çağrısını yaptı. Babailer  ilk etapta Elbistan, Sivas daha sonraki aşamalarda Amasya ve Kayseri’yi aldılar. II. Gıyasettin Keyhüsrev başkent Konya’yı terk etmek zorunda kaldı.  
Baba İlyas’ın Amasya kalesindeki şahadetinden sonra çatışmalar şiddetlendi. Babailer Kırşehir’e yöneldi. Bu arada Selçuklu ordusu toparlandı ve paralı Frenk askerlerini de yanına alarak inisiyatifi ele geçirdi.  1240’ta Baba İshak Amasya’da asılarak şehit edildi ve Babailerin büyük çoğunluğu kılıçtan geçirildi.  
Babailerin düşünceleri daha sonraları Hacı Bektaş Veli başta olmak üzere bir çok kimselerin düşüncelerini  şekillendirerek  yenilmediğini kanıtlamış oldu.  
Die Anzeige dieses Bildes wird in Ihrem Browser möglicherweise nicht unterstützt.

Alevilerde mizahın yeri nedir?

Alevilerde mizahın  yeri nedir? 
Aleviler tarih boyunca inançlarını baskı altında yaşamak zorunda kaldılar. Sünni inanç küçük bir kesit dışında hep iktidar inancı  oldu.  
Egemenler İslamiyet adına Alevilere yobazlığı dayattılar. Aleviler bunlara hep direndi. Alevilerin direnci salt zorba iktidara karşı değildi. Aynı zamanda din adına sürdürülen hurafelere, dogmalara, cahilliklere de karşıydı.  
Bektaşi Alevilerin akıl dolu, iyi düşünülmüş adeta çoğunlukla Aleviliğin felsefesini anlatan fıkraları günümüzde bile Alevilerin moral kaynağı olmaya devam ediyor.  
Bektaşi babalar Allah adına uygulanan hurafeleri mizah yoluyla eleştirmiş, yine mizah yoluyla kendi doğrularını ortaya koymuştur. Bektaşi Alevilerin fıkraları salt mizah içermiyor, aynı zamanda derin bir felsefe ve mantık içeriyor. Alevilerin mizah anlayışı zengindir. Bu büyük bir mirastır. Bu mirasın önemi günümüzde daha çoktur. Çünkü Aleviler günümüzde de ya yozlaşmak ya da yobazlaşmak ikileminde bırakılıyorlar. Egemen güçler Aleviliğin dayandığı felsefi kaynakları yok etmeye çalışıyorlar. Alevilikle çelişen bir çok kavram ve kuralı Aleviliğe yerleştirmeye çalışıyorlar. Aleviler de, Alevilik ve tarih bilincinden yoksun oldukları için bunları kabullenmek zorunda kalıyorlar. Hâlbuki bir Bektaşi babanın fıkrası, bu egemenlerin onlarca tezini çürütecek boyuttadır. Abarttığımız sanılmasın. Ulu Hünkâr Bektaş Veli’nin de buyurduğu gibi "inanmazsan gelir görürsün". Biz de diyoruz ki; öğrenmek isteyenler bu zengin mirasa baksınlar.  

Fatımiler devleti ne zaman kuruldu, kimler kurdu, kaç sene varlığını sürdürdü, Alevi inancının esas olduğu bir devlet miydi?


Adını  Hz. Muhammed’in kızı, Hz. Ali’nin eşi, İmam Hasan ile İmam Hüseyin’in annesi olan Fatma’dan alan Fatımiler Devleti Fas, Cezayir, Tunus, Mısır ve Suriye’de egemenlik kurdu.  
Fatımilerde kesin bir Ehlibeyt bağlılığı vardır. Fatımiler daha çok Aleviliğin İsmailliye koluna bağlıdırlar.  
Fatımilerin çıkış noktası Abbasi egemenliğinin olduğu yıllara dayanmaktadır. Bu yıllarda Abbasi iktidarı Alevileri eziyordu. Fatımiler, Abbasi egemenliğine karşı muhalefeti örgütlüyordu. Ne gariptir ki; Abbasi egemenliği Alevilerin sayesinde iktidara gelmişti. Kanlı Emevi iktidarını Aleviler yıkmıştı. Abbasiler iktidara geldiklerinde Ehlibeyt taraftarlarına yani Alevilere baskı uygulamayacaklarını, onların inançlarını özgürce yaşamalarını sağlayacaklarını vaat ediyorlardı. İktidara gelince Emevi iktidarındaki baskı ve zulüm aynen devam etti. Aleviler bu zulme karşı örgütlenmeye başladılar. İşte bu örgütlenme Abbasi iktidarının gözünden kaçmadı. Bunun üzerine Alevilerden bir kısmı Kuzey Afrika’ya ve Yemen’e yöneldiler. Bunlar daha sonra Fatımiler adını alarak bütün Kuzey Afrika’da bir Fatımiler Devleti kurdular. 340 yıla yakın bir dönem iktidar olan Fatımiler, egemenlik alanına İtalya’nın Sicilya bölgesini de kattılar.  
Fatımiler Devletinde salt inançsal anlamda gelişmeler olmadı. Bununla beraber günümüzde dahi büyük öneme sahip olan El-Ezher Üniversitesi de dahil olmak üzere bir çok olumlu gelişme yaşandı. El-Ezher Üniversitesi günümüzde Sünni inancın en yoğun öğretildiği merkez olarak ta bilinir. Bu da kaderin garip bir cilvesi olsa gerek. Yine Kahire kentini Fatımiler kurmuşlardır.  
Kısaca belirtmek gerekirse...  
Fatımiler Alevi inancın gelişmesine öncülük etmişlerdir. El-Ezher Üniversitesi örneğinde olduğu gibi bilime önem vermişlerdir. Ama ne yazık ki; Fatımiler Devleti’nin yenilgiye uğramasından sonra bu kazanımlar ya yok olmuşlar ya da diğer inançlara hizmet edecek hale getirilmişlerdir. Günümüzde Kuzey Afrika topraklarında Fatımilerin izleri olmakla beraber bu izler çok zayıf görünmekteler.  

Hayyam kimdir, nasıl bir inanç ve düşünce yapısına sahipti?


Hayyam, 1048 yılında Nişabur’da doğdu. 1122 yılında Nişabur’da hakka yürüdü. Hayyam adı çadırcı anlamına geliyor ve babasının mesleği olan çadır yapıcılığından dolayı verilmiştir.  
Ön adı  Ömer olan Hayyam, bütün dünyada en çok tanınan şahsiyetlerden biridir. 18. yüzyıldan itibaren Hayyam batı dünyasında tanınmaya başladı. Hayyam’ın dünya çapında tanınmasını sağlayan rubaîleridir. Rubaîler, dörtlüklerden oluşan şiirlerdir. Bu rubaîlerde Hayyam, yaşamın güzelliğini anlatır. Hayyam’ın rubaîleri, bir çok softa tarafından anlaşılmamış ya da yarım yamalak anlaşılmıştır. Hayyam’ın şiirlerinde çok derin manalar gizlidir. Dünya malına heves edenlerin ahmaklığını vurgular Hayyam.  
Rubaîlerden örnekler: 
Aşk yazılıdır dünya defterinin ilk sayfasında,
gençlik denilen şiirin ilk dizesi başlar aşkla.
Aşk evrenidir yaşadığın, gördüğün her bir şey,
yaşamın asıl anlamı, özü aşktır, öğren, anla. 
Aklınla yaşa, aklından başka şey beğenme,
varsa iyi bir arkadaşın kötüye yönelme,
hoş  geçin herkesle beğensin herkes seni,
sen kendini bil ama kendini hiç beğenme. 
Ölüm bir kere gelir ömrünce ancak.
Bir kere öl bakalım korkak,
varlık bir avuç damar, kan, deri mi?
Bunları  yok sayda öz varlığa bak. 
Hayyam’a göre doğru yaşam sahibi olmak önemlidir. Doğru yaşam için de, kişisel tutkulardan, kazanç hırsından ve bunların sonucu olan “bir takım alçak kimselerin buyruğu altına girmemektir”. 
Hayyam’ın dünya çapında tanınmasını sağlayan rubaîleridir belki fakat Hayyam sadece şair değildi. Gençliğinde iyi bir eğitim almıştı. Bu eğitim doğal yetenekleri ile birleşince, Hayyam başta tıp, astronomi, matematik olmak üzere bir çok bilim dalında -günümüz deyimiyle- profesördü. Bazı batılı tarihçilere göre Hayyam, dünyanın yuvarlak olduğunu ve güneşin etrafında döndüğünü tespit eden kişidir. Bu bağlamda Hayyam çağının çok ilerisinde bir önderdir. Yaşamını aklı ve duyguları ile dengeli bir halde yürütmüş, dolayısıyla çok önemli bilimsel çalışmalar yapmış ve insanların iç dünyalarını da derinlemesine gözlemleyip, çelişkilerine çözümler sunmuştur. 
Die Anzeige dieses Bildes wird in Ihrem Browser möglicherweise nicht unterstützt.

Ahi Evren Alevimiydi?

Ahi Evren, Ahi örgütünün kurucusudur. Ahi örgütlenmesi bir esnaf, zanaatçı, çiftçi örgütlenmesidir. Ahi örgütlenmesinin temelini Baba İlyas attı. Bir kurum olarak gelişmesini ise Ahi Evren sağladı.  
Ahi Evren 1169 yılında Azerbaycan’da doğmuştur. Hacı Bektaş Veli ve Mevlâna ile yaşıt ve aynı zaman diliminde yaşamışlardır. Hacı Bektaş Veli ile musahip oldukları bilinmektedir. Hacı Bektaş Veli’nin Vilayetnamesinde şu şekilde bahsi geçer: “Hacı Bektaş ile Ahi Evren birbirilerini çok severlerdi. Hatta bir sohbet anında Ahi Evren, ‘her kim bizi şeyh edinirse aslında şeyhi Hacı Bektaş Hünkâr’dır’ demiştir.”.  
Bazı  olaylar günümüzde oldukça çarpıtılmaktadır. Tarihsel bilgiler tahrif edilmekte, saptırılmakta, gerçek ile bağlantısı koparılıp, yerine farklı amaçlara hizmet eden bilgiler eklenmektedir. Ahilik ve Ahi Evren için de aynı durum geçerli. Ahi Evren hakkında gerçeğinden çok farklı anlamlar yüklenmekte, tarihsel çıkış noktası unutulmakta, içi boşaltılmaktadır. Ahi Evren gerçeğini biraz anlatmaya çalıştık. Daha anlaşılır olması için özetleyelim:
Ahi Evren inanç  itibari ile bir Alevidir. Bazı art niyetliler gerçeği saklamak istese de gerçek böyledir. Ahi Evren, çağın çok çok ilerisinde bir kurumlaşma yaratmıştır. Yaratılan bu kurumlaşma bir çok ülkeye örnek olmuştur. Ahi Evren kurumlaşmasının sürekliliğini sağlamak için Ahiliği tekke ve zaviyelere bağladı. Herhangi bir meslekte çalışmak için o mesleğin zaviyesini bağlı olmak gerekiyordu. Atamalar için merkezi tekkeden atama yapılıyordu. Bu tekke Kırşehir’deydi. Ahi Evren 01.04.1261 yılında Kırşehir’de katledildi. 

11 Ekim 2013 Cuma

Ahmet Yesevi Alevimiydi?

Ahmet Yesevi, Aleviliği etkileyen en önemli önderlerden biridir. Ona “Türkistan Piri” de deniliyor. Ahmet Yesevi’yi ırkçılığa, yobazlığa mal etmek isteyen, onun yüce şahsiyetini kendi dar düşünceleri için kullanmak isteyenler var. Ahmet Yesevi’yi Alevilik dışı sayanlar mevcut. Bunların bazıları art niyetli, bazıları ise cahillikten böyle davranıyor. Ahmet Yesevi, bir rivayete göre Anadolu’ya ve diğer bölgelere binlerce halife göndermiştir. Bir çok Alevi menkıbesinde ve şiirinde adı geçmekte olan, hatta en büyük pirlerden kabûl edilen bir şahsiyete başka başka anlamlar biçmek, tek kelimeyle gerçeklerin çarpıtılmasıdır. Ahmet Yesevi, düşüncesi itibari ile günümüzde dahi Alevi toplumu içinde yaşatılan bir alimdir. Onun kadın erkek eşitliği için söylediği sözler, hep kendisine ve ona tabii olanlara karşı kullanılmıştır. AhmetYesevi şöyle demektedir; “kadın ve erkek birlikte zikir ve tapınma yaparlarsa, kirlilikten arınırlar. Aralarında düşmanlık yerine sevgi oluşur”. Bu sözler Hoca Ahmet Yesevi ile Alevi felsefesinin kadın erkek eşitliği konusundaki tutumuna bir bütünlük sağlamaktadır. Böylesi düşüncelere sahip olan ulu bir şahsiyeti yobazlaştırmak, ırkçılaştırmak komiklik olmaktadır. 
Bilinmesi gereken; Hoca Ahmet Yesevi’nin büyük bir Alevi önderi olduğudur. Yanlış yorum sahiplerini tarih yalanlayacaktır. 

Safevi ne anlama geliyor?

Safevi ne anlama geliyor? 
Safevi, büyük Alevi önderi Şah İsmail’in 1501’de kurduğu devletin adıdır. Safevi adı Şah İsmail’in atası olan Şeyh Safiyeddin’den gelir. Şeyh Safiyeddin Safeviye tarikatını kurmuştur. Bu Alevi örgütlenmesi özellikle Batı İran’da ve Azerbaycan’da gelişmişti.  
Safevi devletinin kurulmasına, gelişmesine önderlik eden Şah İsmail’dir. Dolayısıyla Şah İsmail’in yaşantısı, önderlik gücü, yetenekleri bilinmeden Safevi devletinin nasıl kurulduğu ve o günün koşulları bilinmez. Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın şehit edilmesinden sonra Safeviye tarikatının önde gelenleri tarafından yıllarca sürecek bir eğitime tâbi tutuldu. Bu gizlilik içinde süren bir eğitimdi. Şah İsmail 15 yaşında ortaya çıkarak babasının ve atalarının intikamını almak için çalışmalara başladı. Bu çalışmalar var olan Safeviye çalışmalarıyla birleşince Şah İsmail 1501’de Tebriz’i Akkoyunlular devletinden aldı. Böylelikle tarihte Alevilik adına olumlu bir sürecin başlangıcı ilan edildi. Bu ilan edilen; yıllardır ezilen Alevi inancının resmi anlamda ilk defa bir devlet inancı olmasıydı.  
Şah İsmail 1501-1510 yılları arasında Safevi devletinin sınırlarını genişleterek Musul ve Bağdat gibi merkezi yerleri de Safevi Devleti sınırları içine aldı.  
Şah İsmail’in Hakka yürümesinden (1504) sonra yerine oğlu 1.Tahmasp geçti. Tahmasp, Safevi Devlet örgütlenmesini güçlendirmeye çalışırken babası gibi Osmanlı Devleti’nin saldırılarına maruz kalıyordu. Bu dönemlerde bir çok defa savaşlar çıktı. Bazı önemli merkezler sık sık el değiştiriyordu.  
Safevi Devleti tarihinin önemli bir önderi de 1.Abbas’tır. 1.Abbas (doğumu 1588, Hakka yürümesi 1629) orduyu yeniden düzenledi. Kültüre, bilime, sanata, mimariye büyük önem verdi. Bu dönemde başkent İsfahan bu gelişmelerin merkezi oldu. Yine bu dönemde Safevi sınırları Afganistan içlerine kadar genişledi. Safevi Devleti’nin yönetimi bu genişlemeden sonra zayıfladı. Yönetimi eline alan Nadir 1736’da şahlığını ilan ederek bir dönemin kapandığını ilân etti. Kısaca belirtmek gerekirse; Safevi Devleti Alevi tarihi açısından önemli bir dönemi temsil eder. Safevi Devleti kesinlikle ırka dayalı bir devlet modeli değildi. Bu anlamda Safevilerin etnik kimliğini kullanmak isteyenler olayları çarpıtmışlardır. Safevi devleti Alevi inancının resmi olarak tanındığı , gelişmesinin desteklendiği, hatta örgütlendirildiği bir devlettir, önemi de buradadır. 

Hasan Sabbah kimdir ve neler yapmıştır?

Hasan Sabbah, tarihte ve günümüzde eşi benzeri olmayan bir Alevi önderidir. Hasan Sabbah, kurduğu örgüt ile yıllarca zalimlerin, saltanat sahiplerinin korkulu rüyası olmuştur. 
Hasan Sabbah, İran’ın Kum kentinde doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hasan Sabbah, 17 yaşına kadar Oniki İmam’cı Şii eğitimi almıştır. 17 yaşından sonra İsmailliliği benimsemiş ve bölgenin İsmaili önderlerinden eğitim görmüştür. Hasan Sabbah buradaki eğitimini tamamlayınca, İsmaillilerin merkezi olan Fatımi Devleti’nin başkentine uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra 1078’de vardı. Hasan Sabbah üç yıl Mısır’da kaldı. Kahire ve İskenderiye’de dönemin ünlü bilginlerinden dersler aldı. Hasan Sabbah, 1081 yılında İsfahan’a dönerek, yetkinleşmiş bir şekilde mücadeleye başladı. Hasan Sabbah, yaklaşık 9 yıl çeşitli kentleri gezerek, İsmailliliği yaymaya çalıştı. Bu çalışmaları sonucu var olan İsmaili tabanını daha da genişletti. 1090 yılında Alamut kalesinde eğitim ve örgütlenme mücadelesine yeni bir boyut kazandırarak, Alamut kalesini kendisine merkezi üs olarak seçti. Alamut kalesi, Elbruz sıradağlarının en doruğunda olup, çok korunaklı bir konumdadır. Nitekim yıllarca ordular Alamut’u kuşatmalarına rağmen fethedememişlerdir. Hasan Sabbah burayı bilinçli seçmiştir. Hasan Sabbah, Alamut’un bütün eksiklerini tamamladı. Su kanalları açıp, ambarlar kurdu. Çevredeki küçük kaleleri alıp onlara kuleler yaptı. Çevrede bulunan yerleşim alanlarının çoğu İsmaili oldu. Bu arada bazı kurallar getirip, sosyal reformlar yaptı. İsmailileri kardeşlik bağlarıyla birleştirdi. Böylece her birey kendisini topluluğun sorumlu bir üyesi ve onun ayrılmaz bir parçası olarak hissetmeye başlamıştır.  
Alamut kalesinin Hasan Sabbah tarafından ele geçirildiğini öğrenen Selçuklu veziri, Nizamülmülk, dört ay boyunca Alamut’u kuşatmasına rağmen sonuç alamadı. Bu dönemde Selçuklu Devleti’nde taht kavgası vardı. Bu durumu en iyi şekilde değerlendiren Hasan Sabbah, örgütlenme alanını günden güne genişletti. Örgütlenme ağı o kadar boyutlanmıştı ki, Selçuklu Devleti’nin üst düzey memurları dahi İsmaili olmuştu.  
Hasan Sabbah, bütün yaşamı boyunca İsmaili inancının özgürce yaşanması  için çalıştı. Bu noktada başarılı oldu. Bugün dahi onlarca kişi Hasan Sabbah’ın yaptıklarını hayranlık, şaşkınlık ve gıpta ile değerlendirmekteler. Hasan Sabbah’a olmadık iftiralar, hakaretler ve yakıştırmalar yapıldı. Öyle ki, Hasan Sabbah taraftarlarına afyon içenler anlamında haşhaşiler denildi. Oysaki onlara “Assasin” deniliyordu. Assasin kavramının türkçe karşılığı “bekçiler, sır bekçileri”dir. Onlar hiç bir zaman dünya malına olan düşkünlüklerinden, insanın inandığı değerler için yapmayacağı şey olmadığını bilmediler. Onlar için, değerleri için, inancı için yaşamını dahi feda etmek, insanın yapacağı bir iş değildi. Günümüzde dahi, Hasan Sabbah ve taraftarları için en ahlâk dışı iftiralar yapılmaktadır. Onlara göre Hasan Sabbah, fedailerini sahte cennet vaadiyle kandırıp, onları uyuşturucuya alıştırıp, eylemlere gönderiyormuş. Ne yazık ki, bir çok Alevi insan dahi bu yalanlara inanmaktadır. Oysaki gerçekler çok daha farklıdır. Gerçekte Hasan Sabbah, kötülüklere, haksızlıklara karşı gelmiş ve öğrencilerini de bu doğrultuda eğitmiştir. Onlara asla ve asla haksızlığa boyun eğmemelerini öğütlemiştir. Bu uğurda gerekirse yaşamlarını ortaya koymalarını öğütlemiştir. Hasan Sabbah’ı izleyen öğrencileri, yer yer fedai eylemler geliştirip, haksızlıkların üzerine gitmişlerdir. Doğal olarak haksız olanlar bunun karşıt propagandasını yapmışlardır. Ama bilinmelidir ki, bir kişiye ne kadarda uyuşturucu verilirse verilsin, o kişi asla böyle eylemler yapamaz. Aksine uyuşturucu alan kişi hantallaşır.  
Hasan Sabbah’ın Alamut kalesini koruması, bu kaleye en güçlü ordunun dahi girememesi günümüzde dahi gıpta ile bakılan, hayranlık duyulan bir olaydır. Nasıl olurda bir fedai gözünü kırpmadan eylem gerçekleştirmiştir? O fedai nasıl bir eğitimden geçmiştir? Hasan Sabbah nasıl taktikler geliştirip, stratejisini uygulayıp, kaleyi güçlü ordu karşısında korumuştur? Bütün bunlardan yola çıkarak, Hasan Sabbah’ın etkileme gücü, bilinci, askeri dehası, örgütlenme stratejisi günümüzde hayranlık uyandırıyor. Böyle bir büyük şahsiyet görevini başarıyla tamamlamış 1124 yılında hakka yürümüştür.